Statcounter

17 Nisan 2013 Çarşamba

ABD Suriye deki Savaşı Devam Ettirtmeli mi?



Suriye'den gelen haberler kötüye gidiyor. Üçüncü yılına giren acımasız Esed rejimi ve çoğu sünni muhalifler arasındaki iç savaş nerdeyse 100.000 can aldı ve vahşi ve ölümcül bir çıkmaza girdi. İnsani kayıpların da ötesinde tüm bölgeyi içine çekmekle tehdit ediyor: Suriye'nin muhalif güçleri Türkiye, Ürdün ve Lübnan'ı destabilize edecek şekilde ülke sınırları dışına kamp kurdu. Mülteciler bu ülkelerin sınır bölgelerini yönetilemez hale getirdi. BM'nin barış görüşmeleri hiçbir zaman gündemden çıkmadı ve çatışma kötüye gittikçe Avrupa ve ABD'den sağ ve sol kanattan sesler bir an önce bir çeşit müdahale yapılması için bastırmaya başladı. Şu ana kadar Obama yönetimi destekleyeceği muhalifleri tanımlamakla meşgul oldu ve resmi olarak Esed rejimi ve düşmanları arasında bir barış anlaşmasının yapılmasını umarak dışarıda kalmayı tercih etti.

Suriye'de olup bitenin önemi gözönüne alındığında ABD'nin geçen her hafta boyunca mümkünlüğü zayıflayan bir barış anlaşmasını bekleyerek bu kadar dışarıda kalmayı tercih etmesi şaşırtıcı gelebilir. Ama olaylara başka bir yönden de bakılabileceği ABD için belirginleşiyor. Batılı bir grup dış politika uzmanına göre sessizce kaynayan Suriye'deki uzun, zamana yayılmış bir çatışma ABD çıkarlarını tehdit etmez aksine bu çıkarlarına hizmet bile edebilir. Esed bir canavar ve despot olabilir ama yerine kim gelirse gelsin ABD için daha kötü biri olacak. Ve ayrıca savaş sürdüğü müddetçe ABD'ye bazı açık faydaları var: Çatışma bölgedeki doğal ABD hasımları olan İran, Hizbullah ve Esed rejimini yıpratacak. En pragmatik politik hesaplara göre Suriye meselesine en iyi çözüm ABD çıkarları sağlandığı müddetçe çözümsüzlüğün ta kendisidir.

Suriye'deki çatışmanın ABD çıkarlarına hizmet ettiği doğru ise bu rahatsız edici bakış daha da rahatsız edici bir soruyu doğuruyor: bu anlayış doğrultusunda ne yapmalı. ABD'yi diğer milletlerin nasıl gördüğünün de ötesinde Ameikalılar kendilerini bir ülke diğerini iç savaşla yok ederken seyredenler olarak değil ahlaklı aktörler olarak görürler. Ve zaman geçtikçe -özellikle de dışarıdakilerde- ABD durdurmak için daha fazlasını yapabileceği bir katliama müsaade ediyormuş izlenimi oluşuyor.

Şu an için Amerika'da müdahale ile ilgili tartışmalar yapmacık bir esintiye benziyor. Akan kanı durdurmak için müdahale edebiliriz ama ya kontrolümüz dışındaki koşullar ne olacak: finansal kriz, Esed'in yerine kimin geleceği endişesi, Irak savaşının halen süren etkileri. Bu ABD'nin neden direk olarak müdahale etmediğini açıklayabilir. Ama muhaliflere neden çok daha fazla yardım göndermediğini açıklamaz.

Suriye savaşının daha Makyavelist analizi önümüzdeki rahatsız edici tercihleri görmemize yardımcı oluyor. Durum daha da kötüleşerek uzayan iç savaş temel çıkarlarını etkilemedikçe ABD Suriye'deki dengeyi değiştireceğe benzemiyor. Ve olayların bu kadar kötüleşmesini istemiyorsak ABD'nin politik liderlerinin insani sıkıntıların bizim daha da açığa çıkan devlet çıkarlarımıza ne zaman baskın gelmeye başlayacağına dair daha somut-ve daha dürüstçe- konuşmaya başlamasının zamanı gelmiştir.

Arap uyanışı 2011'in baharında Beşşar Esed'in polis devletine karşı barışçıl gösterilerle Suriye'ye sıçradığında birçok ABD'li gözlemciyi yüreklendirmişti. Esed'in uzun ve kanlı hanedanı ile karşılaştırıldığında demokratik bir devrim umut vaad ediyordu. Ama rejim buna maksimum öldürücülükle, protestocuları yakalayarak ve bir kısmını işkenceyle öldürerek cevap verdi.

Ülke çapında silahlı gruplar ortaya çıkmaya ve Esedin ordusunu hırpalayarak bölgesel şehirlerin bir kuşağı üzerinde kontrol iddiasına başladılar.  Esed başkaldıran her yere top mermileri, füzeler ve bombalar yağdırarak bir yerle bir etme stratejisi güttü. Muhalifler yılın büyük bir kısmını sürekli bombardıman, keskin nişancı ateşi altında su, sağlık hizmeti yada elektrik yokluğu içinde geçirdi. İran ve Rusya askeri malzeme akışını aksatmadı ve Esedin büyük miktarda depoladığı kimyasal silahı da vardı. Bazı muhalif gruplar suçla itham edilmesine rağmen BM'nin öngördüğü ve yakın izleyicilere göre daha fazla olan 70.000'i geçen ölü sayısının büyük bir kısmının sorumlusu rejim.

Savaş kanlı ve uzlaşmaz bir çatışmanın içine girdikçe birçok kişi ABD'yi ılımlı muhalif gruplardan birini desteklemek ve zaferi kazanması için ne gerekiyorsa yapması çağrısında bulundu. Liberal insancıl kanat ölüler ve çatışma sebebiyle evlerinden uzağa sürülen milyonları dikkate alarak ABD'nin muhalif kanadı desteklemesini talep etti. Sağ kanat ise başka sebeplerle müdahale istiyor ve başarısız olunan bir Suriye'nin getireceği sıkıntıların gözardı edilemeyecek kadar ciddi olduğunu; ülkenin önemli bir stratejik yerde olduğunu,ve en güçlü koalisyonu olan Nusret Cephesi'nin el Qaide bağlantılı olduğunu belirterek müdahale istiyor. Tüm bu kaygıların yanında iki taraf ta ABD'nin  konuya dahil olup olmayacağının değil ne zaman dahil olacağının belirli olmadığını düşünüyor.

Görevi bıraktığı ve müdahalenin önde gelen bir savunucu hale geldiği geçtiğimiz yıla kadar Obama'nın Suriye politikasını yürüten Fred Hof "Suriye'nin şu anki durumunda ülkenin toptan çöküşü ve insani bir felaket olmasının da ötesinde, 22 milyon Suriyeli'yi değil en az iki komşusunu da içine çekeceğini söylüyor. Düşünceleri dış politika kurumunda geniş destek buluyor :  Devlet Kurumu sahne gerisinde dururken müdahaleci Anne -Marie Slaughter gibi liberaller ve Fouad Ajami gibi muhafazakarlar müdahaleci tavrı geliştirdiler.

Müdahale her zaman riskli ve Suriye'de diğer yerlerden daha da riskli. Rejimin güçlü bir ordusu ve Rusya ve İran gibi büyük destekçileri var. Bir müdahale ölüm sayısını dramatik bir şekilde artırabilir ve sınırlı bir coğrafyadaki çatışmayı bölgesel bir yangına çevirebilir. Ve ayrıca risklerin bir de öteki yüzü var: Savaş ayrıca ABD'nin düşmanları için saplandıkları bir çukur haline geliyor. Bölgenin ABD ve İsrail'e karşı en katı düşmanları olan Hizbullah ve İran, kaynakları ve asker güçlerinin hatırı sayılır bir kısmını Esed'in rejimini ayakta tutmak ve yeni askeri birimler oluşturmak için vakfetmiş durumda. Rusya Arap dünyasında sahip olduğu desteğe malolacak şekilde rejimin garantörlüğünü sürdürüyor.Sıkıntılı ABD müttefikleri olan körfez monarşileri silah göndererek ve ülke dışında politik organizasyonların kurulmasını destekleyerek muhaliflere küçük servetler harcıyorlar. Suriye'deki mücadele ne kadar tüm çevresinin ilgi ve kaynaklarını çekerse ABD'nin Orta Doğuda görece etkinliği o kadar artacaktır.

Eğer bu Suriye'yi müdahale için çekici bir hedef yapmıyorsa bu politikacılar ve savaşçılar için de aynı. Şu an için cihadi gruplar en etkili muhalif savaşçılar haline geldi ve ABD'ye karşı olan memnuniyetsizlikleri Esed'e olan öfkelerine yaklaştı. Egolar içlerinde dışarının destekleyeceği hiçbir birliktelik bırakmayacak şekilde her hafta yeni liderlerin çıktığı ve kaybolduğu muhalifleri böldü. Bu arada vahşi rejim Batı'nın da düşmanı. ABD'li tarihçi ve polemikçi Daniel Pipes(şedid bir İslam düşmanıdır) bir emailinde şunu diyor. "Çıkıp söyleyeceğim. Batı her seferinde kaybeden tarafı destekleyerek çatışmayı çıkmaza sürüklemelidir. Şeytani güçler birbiri ile savaşırken tehlikeleri azalır."

Pipes İslamcılara karşılığıyla ve ABD'nin ortadoğu politikasını eleştirmesiyle ve genellikle naif olduğunu söylemesiyle tanınıyor. Ama bu hususta bazı diplomatlar, karar vericiler ve dış politika uzmanlarının bana özelde söyldiği bir fikri dillendiriyor. Bunların bazıları Suriye çatışmasını yakından izleyen kariyer sahibi diplomatlar. Hiçkimse katliamın sürmesini istemiyor ama biri bana şunları söyledi: "Şu an için savaş ABD'nin çıkarına ve bu yüzden bir politika değişikliğini teşvik edecek birşey yok."

Çatışmayı yakından takip eden analizcilerin neredeyse dünya çapında tamamı daha fazla müdahale talep ediyor çünkü can kaybı açısından çıldırmış durumdalar. Ama birçoğu ulusal çıkarlarının buna engel olduğunun da farkında. "Rusya ABD'ye karşı bir duruş sergilediğini düşünüyor ve ABD ise düşmanlarının sıkıntı çekişini izliyor."diye şikayetçi oldu biri. "Suriye devleti daha sonra herkesi rahatsız edecek şekilde kendini daraltıyor."

Savaşın devam etmesini teşvik etmek kabul edilebilir mi? Politika dünyasında geçmişe emperyal çağa bakıldığında rekabet eden güçlerin rakiplerini zayıflatmak yada kolonilerini hizaya getirmek için genellikle uzak savaşları kışkırtmaları reelpolitiğin en cesaretli manevraları olarak görülür. Soğuk Savaş boyunca ABD Vietnam'dan Afganistan'a, Angola'ya, Nikaragua'ya kadar farklı ülkelerde bölgesel çatışmaları destekledi ama bunu Sovyetler Birliğini zayıflatmak olan asıl amacını komünizmin yayılmasını engellemek amacı altına gizleyerek yaptı.

Suriye'de savaşı uzatmanın ulvi bir amaca dayandığını iddia etmek mümkün değil ve hiç kimse, Pipes bile ABD'nin insani felakete suç ortağı pozisyonunu almasını istemiyor. Ama tercihler Suriye meselesinin neden çözümü bu kadar belirsiz bir problem haline geldiğini bize anlatıyor. Birincil önceliği çıkarlarından ziyade insani olan bir müdahale durumunda bile bir ülkenin yardım etmeye çalışırken bunun getireceği fayda yanında karşılaşacağı maliyet ve riskleri hesaplaması gerekli ve hele de bu olası maliyetler ülkenin kendi politik çıkarlarını zedeliyorsa buna kalkışıp kalkışmama kararını vermek zor birşey.

Peki ABD'nin müdahalesini gerektirecek kadar kötü ne olabilir? Yakın zamanda Srebrenica ve Rwanda'da yaşanan gibi korkunç bir katliam Beyaz Sarayı pozisyonunu değiştirmeye zorlayacak tepkiyi doğurabilir. Yani Suriye'nin imzalamadığı ama dünya ülkelerinin çoğunun imzaladığı Kimyasal Silahlar Konvansiyonunun geniş çaplı bir ihlali gibi. Ama çok daha yüksek ihtimalle görünüyor ki savaş taraflardan biri dış güçleri bir kazanan seçmeye ikna edecek kadar büyük bir zafer kazanana kadar içten içe devam edecek, hatta daha da ölümcül hale gelecek. Beyaz Saray zamanla kendisine daha yakın bulduğu muhaliflerin etkinliğini artırmasını ve belki de endişe veren cihadilere üstünlük sağlamasını umuyor. Bu yıllar alabilir. Birçok gözlemci Esed'in düşmesinden ve bunun ondan sonra iktidarı ele alanlarla iyi silahlanmış İslamcı koalisyon arasında olacak ve 5-10 yıl sürecek ve Suriye'yi Fırat üzerindeki Afganistana çevirecek bir savaşın çıkmasından endişe ediyor. Bundan sonra ne olursa olsun muhtemelen Suriye halkı için trajik olacak.

Bu titretici mentalite dillendirilmediği için şu anki suya sabuna dokunmayan politika birçok Amerikalı izleyiciyi şaşırtmaya devam ediyor. Beyaz Saray ve politik topluluk bunu kabul ettiğinde müdahale ile ilgili diyaloğu yönlendirmek daha kolay hale gelecek. Ancak bundan sonra gerçek ahlaki ve politik hesaplarla ilgili konuşmaya başlayabiliriz: örneğin, o zaman İran'ın gözünü morartmanın Suriyelilerin cesetleri ve mültecileri üzerinde hissemiz olmasına değip değmeyeceği.

Konuyla yakından ilgili olanlar için bu geçmiş bir çağa dönmek gibi mutsuzluk veren birşey. Lübnanlı Dürzi savaş lordu Velid Canbolat son iki yılının büyük kısmını Washingon ve Moskova'yı politik bir çözüm bulmaya ikna etmeye çalıştığı sonuçsuz bir çabayla geçirdi. Şimdi bundan vazgeçti. Kahve masasının üstündeki bir kitap yığınının üstünde duran "Büyük Oyun". Süpergüçlerin Merkez Asyayı bölgede yaşayanlar üzerindeki sonuçlarını umursamadan yüzyıllar boyu nasıl yönlendirdiğinin hikayesi. Suriye'ye baktığında Rusya ve ABD'nin çatışmanın ortasında yakalanmış suriyelilerin üzerinden çıkarlarını kovaladığı eski rekabetin yeniden canlandırılmış bir versiyonunu görüyor.

"Utanmazca(Alay edercesine de olabilir)" diyor yakın zamandaki bir röportajında. "Artık uzun bir iç savaşa doğru gidiyoruz."



Yazının aslı için:

http://beta.syriadeeply.org/op-eds/2013/04/thanassis-cambanis-america-syria-fight-on/#.UWrbN7WePoK
 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder